Prof. Dr. Asaf Varol’un yaşam öyküsü

Elazığ’ın Merkez köylerinden Yukarı Malatacık’ta 8 Eylül 1954 tarihinde öğleye doğru doğum sancıları tutan bir anne, evin erkeklerini bağırtılarıyla rahatsız etmemesi için kayınvalidesi tarafından ahıra götürülüyor ve doğumu kayınvalidesi tarafından yaptırılıyor. Göbek bağının kesilmesini müteakiben kayınvalide çocuğu merdivenlerden yukarı çıkartırken, bir taraftan da kocasına “Mamo, Mamo erkek, erkek” diyerek bağırıyor. Feodal ailenin ilk torunu erkek olunca, evde büyük bir sevinç yaşanıyor. Yukarıda herkes erkek çocuğu ile ilgilenirken, bu doğumu gerçekleştirilen zavallı anne ise ahırda unutulmuş! Çocuğun babası ise, Tadım köyünde kayınvalidesini doğuma getirmek için erken doğumdan bihaber yol alıyor. Doğumun ağır yükünden sağ kurtulan anne, ayağa kalkmaya ve toparlanmaya çalışırken, köyde kulaktan kulağa bu doğum haberi yayılıyor.

Köyde buğday-arpa benzeri tahıl ürünlerini ekip biçme ve sahip oldukları hayvanları otlatarak geçimini sağlayan bu feodal ailenin ilk torunu erkek olunca, ayrı bir ilgi görüyor. Amcaları, halaları hepsi yeni doğan bebek nedeniyle sevinç içerisindeler.

Hane halkı bakımından çok küçük bir köy Yukarı Malatacık. Her sabah erken saatlerde köy halkı ayakta ve bağ bahçesinin peşine düşüyor. Bu köyde ekinler o dönemlerde orakla biçiliyor. Evin gelinleri ve erkek çocukları hepsi tarlada çalışıyor. 1955 ilkbaharında çocuk tamamen ninenin kontrolü altında büyütülüyor, çünkü anne tarlada ve iş görmek zorunda. Hele ekin biçme dönemi geldiğinde ise yaz aylarının kavurucu sıcakları altında anne hem çalışıyor hem de bir taraftan akşam eve dönme zamanının bir an önce gelmesini bekliyor ki çocuğunu görebilsin, ona doyasıya sarılabilsin. Baba eve ekmek getirmek için tutmuş gurbet yolunu. Diyarbakır, Adana, Urfa onun için çalışma yerleri. Kendisi işçilik yapıyor. 50 kiloluk çimento torbalarını sırtına alıp merdivenleri tırmanarak yukarı çıkarken, nefes nefese kalıyor. Güçlü kuvvetli biri değil, minyon bir yapısı var. O yüzden de merdivenlerde yük altında yukarı çıktığında bacakları titriyor, ama durmak yok, çalışmak zorunda. Köyde aile fertlerinin hepsi, babanın getireceği parayı bekliyor.

Yıllar ilerliyor, bebek büyüyor ve artık dedesinin elini tutarak tarlaya da gidebiliyor. Dedesini ve babaannesini çok seviyor. Çünkü her ikisinin ilgi odağında büyüyor. Annesinden ziyade babaannesinin etrafında dolaşıyor. Çocuk sütü çok seviyor ve keçilerden yeni sağılmış kaynatılmamış sütü ninesinin elinden içerken de büyük bir tat alıyor. Türkü söylemek büyük bir zevktir bu çocuk için. Yükseklerden seslenmeyi bir ayrıcalık sayarcasına, bahçedeki erik ağaçların tepesine çıkarak, dedesinden ve diğer çocuklardan duyduğu ezgileri söylediğinde, mutluluktan uçuveriyor.

Baba ilkokul mezunu, annenin okuryazarlığı yok. Zaman ilerliyor, baba ve anne çocuklarının okula başlamasını istiyor. Ama köyde okul yok. En yakın okul 3 km mesafedeki Sarılı köyünde. Her gün 3 km yolu gidip gelmek nasıl olacak? Bu çocuğun babası, feodal aileden ayrılma teklifini ailesine anlatacak cesareti bir türlü gösteremiyor. Bazen cesaret toplayıp, tam ayrılma mevzusunu açıklayacağı sırada, aniden suskun kalıyor ve bir başka güne sarkıyor bu baş kaldırış. Çünkü köyde evlenip de ayrı yaşamayı kimse uygulayamamış. Ama çocuğun babası bir gün nihayet tüm cesaretini toplayıp, babasına konuyu açıklıyor. Diyor “Keko, torunun büyüdü, okul çağı geldi. Okula gitmeli ki benim gibi gurbet gurbet dolaşmasın. Okusun ki adam olsun, rahat bir hayat geçirsin”. Bu baş kaldırış karşısında dedenin yüzü geriliyor. Israrla bu teklife karşı çıkıyor. “Bu çocuğa siz bakamazsınız. Çocuk bizsiz olamaz.”. Ama baba kararlı ve neticede aile fertlerini ayrılmaya ikna edebiliyor.

Dede evindeki eşyalarını pay ediyor. Her çocuğuna bir şeyler vermek istiyor. Çocuğun babasına bir yorgan-yatak ve bakır birkaç tabak vererek Elazığ’a taşınmasına müsaade ediyor. Baba Elazığ’da evli olan Fatma ablasının yanına taşınıyor. Sürsürü mahallesinde mezarlığın karşısındaki kerpiç iki katlı küçük bir evde, iki ayrı aile bir arada yaşamaya başlıyor. Geçim şartları çok ağır. Abla ve enişte artık utanma pazarına ses çıkarmıyorlar. Baba ablasına yük oluyor diye çok üzgün. İnşaat mevsiminin gelmesini dört gözle bekliyor.

Baba artık duvar örmede usta olmuş. Yanlarında çalıştığı müteahhitler de çalışkan oluşundan ötürü kendisini çok seviyorlar. Baba ustalık yaparak biriktirdiği paralarla Kültür Mahallesinde (Şair Hayri İlköğretim Okulu civarında) bir arsa satın alıyor. Kendisi, amcaoğlu Sait ve kardeşi Talat ile birlikte çamur ve samanı birbirine karıştırarak elde ettikleri karışımla kerpiç üretiyorlar. Eşleri de inşaatta işçilik yapıyor ve sonuçta kafalarını sokacak tek katlı kerpiçten yapılmış bir ev sahibi oluyorlar. İçerisinde yaşamak için bu küçücük evi iki amcaoğlu birlikte paylaşıyor.

Çocuk okula kaydettirilecek. En yakın ilkokul Atatürk İlkokulu. Çocuk garipsiyor şehir yaşamını. Köy yaşamından gelmiş olmak, sınıf arkadaşlarınca kabul görmüyor ve çocuk yalnızlığa itiliyor. İlkokul öğretmeni de bir tuhaf. Yaşlı öğretmen köylü bu çocuğun Türkçesini beğenmiyor. Çocuk ürküyor ve öğretmeninden çok korkuyor. Çünkü öğretmenin sorduğu suallere cevap veremeyince, atılan tokat ile yüzü kızarıyor. 3 yıl isteksizce bu ilkokula mutsuz bir biçimde devam ediyor. Dersleri iyi değil, okuldan ve öğretmeninden nefret ediyor. Ama üçüncü sınıfa geçtiğinde, Şair Hayri İlkokulu açılıyor. Evine yakınlığı nedeniyle çocuk, bu ilkokula transfer ediliyor.

Artık yeni bir hayat başlamış Asaf isimli bu çocuk için. Ürkek ve çekingenliği üzerinden atan bir kişilik ortaya çıkıyor. İlkokul üçüncü sınıf öğretmeni de (Zihni Bilhan) kendisini çok seviyor. Asaf güzel şiir okuyor. Öğretmenleri de gür sesi nedeniyle 23 Nisanlarda, 10 Kasımlarda şiir okuması için Asaf’ı her defasında kürsüye çıkartıyor. Hele bir 23 Nisan töreninde atlet ve siyah bir şort ile arkadaşlarının en önünde elinde Türk bayrağı ile göğsünü kabartarak yürüdüğünde, kendisine tanınan bu ayrıcalıktan ötürü büyük zevk duyuyor. Köyden ziyarete gelen bazı yaşlı komşuları, bu çocuğun okuduğu şiirleri dinlediklerinde, çocuğun babasına dönerek “Göreceksin Fethi, bu çocuk okuyacak ve büyük adam olacak” diyorlar.

Baba için hayat şartları çok ağır. Artık yorulan bedeni inşaatlarda çalışmasına müsaade etmiyor. Ama evde eş ve 6 çocuğu ekmek bekliyor. Bir gün avcı arkadaşı ve Kapalı Çarşı mahallesinde dükkân işleten Efendi Şatıroğlu çok sevdiği Fethi Varol’a bir teklif sunuyor. Diyor ki “Ben sana mal vereyim. Sen götür bu malları seyyar bir tabla üzerinde sat. Çerçilik yap, mahalle mahalle dolaş. İnşaatlarda çalışmaktan çok daha rahat edeceksin. Ben senden peşin para istemiyorum. Sattıkça bana borcunu ödersin”. Bu teklif karşısında hem seviniyor hem de mahalle baskısı yüzünden çekiniyor. Mahallelerde tablası ile dolaşırken nasıl bağıracak ve nasıl mal satacak, kendisi için büyük bir gaile oluyor. Ama çaresizlik yüzünden tablacılık yapmaya karar veriyor.

Asaf, babasına ekonomik destekte bulunmak amacıyla yaz aylarında satıcılık yapmaya karar veriyor. Ama kendisi henüz ilkokul dördüncü sınıfta ve üzerinde dört bisiklet tekeri bulunan bir tablayı itecek güçü yok. Babası, üzerinde kemer kayışı olan tahtadan küçük bir seyyar tabla yapıyor. Tahta tablanın üzerinde mendil, çamaşır lastiği, mandal türü küçük eşyalar sergilenmiş. Asaf, yazın sıcağında, tablanın kayışının boynunu terletmesinin ve yakmasının farkında olmadan, hergün mahalle mahalle dolaşıp mal satıyor. Sokaklardan geçtiğini duyurmak ve müşteri bulmak için de sattığı malların isimlerini türkü makamında yüksek sesle bağırıyor. Mahallelerde dolaşırken bazı kadınlar, boynundaki tablayı taşımakta zorlanan bu çocuktan alış veriş yapmayı tercih ediyorlar ve üstelik aldıkları malın fiyatından birkaç kuruş daha fazla ücret ödeyenler de olabiliyor. Yorgun düşmesi nedeniyle akşamları eve gelir gelmez hemen uyumak zorunda kalıyor. Okul tatili süresince bu yaşam hergün tekrarlanıyor. Anne Nevriye, oğlu Asaf’ın bu yaşta böyle bir işi yapmasına her defasında karşı çıkıyor ve yüreği yanıyor. Ama Asaf kazandığı kuruşları akşamları anne ve babasının yanında saydığında, gözler parıldıyor. Para demek, eve ekmek getirmek demek. Para demek, okul masraflarını kısmen karşılamak demek. Asaf, bir yaz süresince her gün çalışarak biriktirdiği para ile ilk takım elbisesini diktiriyor ve bir takım elbiseye sahip olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Yazları seyyar satıcılık yapan, okul döneminde ise başarılı bir eğitim öğretim geçiren Asaf, satıcılık işini büyütüyor. Artık babası mahalle mahalle dolaşmıyor. Kapalı çarşıda bir tuhafiye dükkânı var. Babasından aldığı malları her yaz mahalle mahalle ve daha sonraki yıllarda köy köy dolaşarak satıyor. Erpinik köyünde mallarını çalmak isteyen birkaç çocuğun saldırısına uğraması, Keban Barajı gölü altında kalan Ağınsı köyüne giderken bir çobanın saldırısına uğrayarak ve göğsüne dayanmış bir silaha rağmen; Asaf lise üçüncü sınıfa kadar her yaz sırtında taşıdığı T şeklindeki bir tahta ağaca asılı eşyaların ağır yükü ile gün boyunca dolaşarak, eşya satmayı zevkle sürdürüyor. Liseyi tamamlayıncaya kadar çok başarılı bir eğitim geçiriyor. Her yıl sınıf birincisi oluyor. Hatta lise son sınıfta 1972’de kendi sınıfında mezun olabilen üç kişiden biri. Üstelik mezun bu üç kişinin ikisi de bayan. Dolayısıyla erkek arkadaşları, erkekleri temsil ettiği için başarısından dolayı Asaf’ı tebrik ediyor.

Lise bitiyor ve üniversite sınavına girmek için İstanbul’un yolunu tutuyor. Sınav sırasında stresten bozulan barsak sorunu ve karın ağrısı nedenleriyle sınavdan erken çıkmak zorunda kalıyor. Başarılı bir ortaöğretim geçmişi olmasına karşın, Üniversite giriş sınavında istediği puanı alamıyor. Üzüntüsü çok, aile ve dost çevrelerinin hepsi, lisede bu kadar başarılı bir geçmişi olan öğrencinin üniversite giriş sınavını kazanamamasına hayret ediyor. Baba, oğlu Asaf’ın bu durumuna çok üzülüyor ve “Oğlum merak etme, canın sağ olsun. Senin çalışkanlığını herkes biliyor. Ben seni Almanya’da çalışan kardeşim Talat’ın yanında göndereceğim. Almanya’da okuyacaksın” demesi, Asaf’a yeni bir yol haritası çiziyor.

Talat amcasının yaptığı istek sonrasında, 18 yaşında iken tek başına Almanya’nın yolunu tutuyor. Tek kelime Almanca bilmemesine rağmen el kol işaretleri ile sorarak eline tutuşturulan bir adresi gidip buluyor. Aniden yeğenini karşısında gören Talat amcası bayılırcasına donuklaşıyor ve Asaf’ın haber vermeden bu adresi nasıl bulduğuna hayret ediyor. Yıl 1972 Almanya’da Asaf dil kurslarına katılıyor. Almancayı öğreniyor. Kassel Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne kabul ediliyor. Makine Mühendisliği stajı için Gersthofen’de işçi gibi çalışıyor ve güzel para kazanıyor. Bu esnada Türk Üniversitelerine girmek için 1973’te Bonn’da yapılan sınava girmeyi de ihmal etmiyor. Ama Üniversite soruları çalındığı için, sınavın iptal edildiği haberini sonradan alıyor. İkinci kez Bonn’un yolunu tutarak ısrarla sınava giriyor. Sınavda yüksek bir puan alıyor, ani bir karar vererek Türkiye’de bir üniversiteye gitmek için geri dönüyor. Sadece 11 ay uzak kalmıştı ailesinden. Döndüğünde gencecik annesinin beyazlaşan ak saçlarını gördüğünde şok olmuştu. Nasıl olur da bu kısacık sürede bir annenin saçları bu denli değişebilirdi. Kararını verdi ve 1973’de Elazığ’da Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Makine Mühendisliği Bölümüne kaydını yaptırdı.

Üniversite yıllarında çok başarılı bir geçmişi oldu. Üç yıl sınıf birincisi idi. 1975’de stajını burslu olarak gidip Almanya’da yaptı. Son sınıfta iken bir taraftan da Sun-Ova Ayçiçeği (Yolçatı) Yağ Fabrikasının montajında teknik eleman olarak çalıştı. 1977’de Makine Mühendisliği Bölümünü “birincilikle” bitirdi. Bu arada ileride yuva kuracağı eşi Nurhayat Yıldırım ile nişanlanarak, evliliğe doğru ilk adımını attı. Asaf akademisyen olmak istiyordu. Bir yerlerde mastır yapması gerekiyordu. Üç sınıf arkadaşı ile birlikte mastır eğitimi almak amacıyla İstanbul’un yolunu tuttu. Üçü de İstanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Enerji Enstitüsüne girmeyi başarmıştı. İki yıl yüksek lisans çalışmaları için İstanbul’da yaşadı. Eğitimi esnasında da mühendis olarak Enstitüde kurulan nükleer enerji araştırma reaktörü montajında Amerikalılarla birlikte çalıştı.

1979 da Akademiye (Fırat Üniversitesi’ne) asistan olarak geri döndü, çünkü hocası Prof. Kerim Sunguroğlu mastır eğitimi sonrasında geri dönmesi için Asaf’a Akademi Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinden her ay karşılıksız burs gönderiyordu. Verdiği sözü tutarak geri dönen Asaf, 1979 da evlendi ve doktora çalışmaları yapmanın arayışı içerine girdi. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde doktora sınavını kazandı. Ancak tez konusu pahalı cihazları gerektiriyordu. Cihazlar Almanya’da vardı. Burs arayışına girdi ve Alman Akademilerarası Mübadele Kurumunun (DAAD) burs sınavını kazanarak 1980’de 2 yıllığına Karlsruhe Üniversitesine gitti. Doktora deneylerini orada tamamladı. Nurhayat’ın çok ağır geçirdiği bir hamilelik sonrasında, 1982’de oğlu Cihan Karlsruhe’de dünyaya geldi. Gurbette çocuk sahibi olmak, aile fertlerinden uzak yaşamak çok ayrı bir burukluk yaratmıştı. “Çocuğumu boğarım” endişesi ile Cihan’ı yıkamaktan korkan annenin yerine, bu görevi mecburen Asaf üstlenmişti. Termometre ile sıcaklığı ayarlanan ılık suda yıkanan, Alman mamaları ile büyüyen, her türlü ihtimamı gören Cihan’ın doğum şartları ile ahırda dünyaya gelen Asaf’ın yaşam standardı ne çabuk değişivermişti!

Çalışmalarını tamamlayıp yurduna geri döndü ve 1983’de Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden doktor unvanını aldı. Ülkeye dönerken beraberinde getirdiği bir bilgisayar ile bilişim teknolojilerinin Fırat Üniversitesine girmesinin öncülüğünü yaptı. Halka açık bilgisayar kursları düzenledi. Bilişim sektöründe birçok bilim adamının yetişmesine vesile oldu.

1985’de ikinci oğulları Serkan, Fırat Üniversitesi Hastanesinde dünyaya gelmişti. Aslında kendileri kız çocuklarının olmasını bekliyorlardı. Hatta kızlarının ismini de “Ferhan” olarak belirlemişlerdi. Ancak oğulları olunca, ileride kız çocuğu hasretini gelinlerinden gidermeyi peşinen kabullenmişlerdi.

1984’ten sonra Teknik Eğitim Fakültesi’nin kurulması süresince çok önemli görevler üstlendi ve kuruluş çalışmalarına önemli katkılar sağladı. Makine Eğitimi (1985), Elektronik ve Bilgisayar Eğitimi (1991) bölümlerinin kuruculuğunu üstlendi.

1990’da bir proje kapsamında Amerika’da Indiana ve Purdue Üniversitelerinde akademik çalışmalara katıldı. Eşi ve çocuklarını da yanına alarak aile bütünlüğünü sağladı. 9 ay süre ile kaldığı ABD’de bilgi dağarcığını genişletti ve 1991’de Türkiye’de Enerji Eğitimi alanında doçent oldu. Birçok yenilikleri Fırat Üniversitesi’ne kazandırdı. Üniversitenin bir televizyona sahip olması, halkla üniversitenin bütünleşmesini sağlayabileceği düşüncesinden hareket ederek, 1991’de ilk yerel Üniversite televizyonunu (FIRAT TV’i) kurdu.

Eşi Nurhayat Varol’u 1992’de Yükseköğretim Kurulu aracılığı ile 9 aylığına eğitim amacıyla İngiltere’ye gönderirken,”Eşini nasıl olur da tek başına İngiltere’ye gönderir” diye yakın çevresinden ve akrabalarından tepkiler aldı. Eşi ve çocukları ile kayınpederi İngiltere yoluna düşerken, kendisi de 5 ay süre ile Salford ve Bradford üniversitelerinde araştırmalar yaptı. Bradford’tan Salford’a her gün hızlı trenle iki saat yolculuk yapmasındaki tek gayesi, zamanı iyi değerlendirerek yeni bir şeyler öğrenmekti.

1997’de Bilgisayar Sistemleri alanında profesör oldu. Bu unvanı almasına ve bu alanda kendisine ilan verilmesine karşı çıkanlar oluyordu. Kendisi Makine Mühendisi lisans eğitimine sahip olmasına karşın, büyük bir bilimsel mücadele vererek Bilgisayar alanında profesör olmayı başarmıştı. Diğer taraftan da yazı yazmayı çok seviyordu. 1997’de BT/Haber haftalık dergisinde sürekli köşe yazıları yazmaya başladı. 2000 yılı Mayıs ayından itibaren de Elazığ’da günlük yayımlanan Günışığı Gazetesinde köşe yazarlığına başladı ve aralıksız sürdürdüğü bu görev ile kamuoyunu aydınlatıcı konuları işlemeyi başardı.

Büyük projelerde görev almak, üretmek, yenilikler yapmak Asaf’ın özellikleri arasındadır. Doğu Anadolu Kalkınma Projesi (DAP) koordinatörlüğü kendisine verildi. Yaklaşık 500 öğretim üyesinin, uzmanın görev aldığı bu projeyi Atatürk, Fırat, İnönü, Kafkas ve Yüzüncü Yıl Üniversiteleri birlikte yürütüyorlardı. Asaf bu projede kilit isimlerden biri idi. Tüm bilgiler kendisinde toplanıyor ve değerlendiriliyordu. 1998 de başlayan bu proje tamamlanarak yüz akı ile Devlet Planlama Teşkilatına (DPT) 2001 yılında teslim ediliyordu.

Asaf, her dönemde kendisini yenilemeyi başarabilmişti. Geleceği robotik alanında görmüş ve bu alanda çalışmalar yapmak için 1998’de Bremen Üniversitesine gitmişti. Mekatronik alanında çalışmalara başladı.

Çok farklı idarecilikleri oldu. Döner sermaye işletmelerinde müdür olarak görevler aldı. 2000 yılında Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesine kurucu dekan olarak atandı. Bu fakültede Radyo, Televizyon Sinema Bölümünün kurucu bölüm başkanlığı görevini sürdürdü. Diğer taraftan Sürekli Eğitim, Doğu Anadolu Araştırma ve Uygulama ve Fırat Üniversitesi Uzaktan Eğitim merkezlerini kurarak, Fırat Üniversitesine yeni birimler kazandırdı.

Yükseköğretim Kurulunda da önemli görevler aldı. Enformatik Milli Komitesi üyesi olarak Türkiye genelinde uzaktan eğitim çalışmalarının yapılmasına öncülük etti. 2000 yılından itibaren Mesleki ve Teknik Eğitim Temel Alan danışma komisyonunda görevlendirilmiş ve bu alanda doçent adaylarının işlemlerini yürütmüştür.

Asaf hayatı boyunca yeniliklerin peşine koşar, ülkesine ve milletine hayırlı işler yapabilmenin heyecanını yaşar. Sadece bilimsel çalışmalar değil, aynı zamanda gönüllülük esasına dayanan sosyal projelerin de koordinatörlüğünü üstlenmiştir. Elazığ’da düzenlenen “Elazığ 1. Kültür Kurultayı (2002)”, “Elazığ Buluşuyor Zirvesi (2008)” gibi projelerde sorumluluk mertebesinde görevler almış; Valilik, Belediye, Üniversite, Sivil Toplum Örgütleri ile birlikte bu projelerin başarıya ulaşması için azami gayret göstermiştir.

Yaşadığı yöre ile ilgili projelerde koordinatör görevi üstlenmiş bu kapsamda Elazığ, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis ve Siirt illerinin İl Gelişme Projelerini ekibiyle birlikte tamamlamıştır. Bölgede yaşayan çocukların üstlendiği işçiliklerin en kötü biçimlerinin ortadan kaldırılması gibi sosyal projelerde de, Asaf’ın büyük katkılarının en üst düzeylerde olduğunu görmek mümkündür.

2003, 2004 ve 2005 yıllarında Asaf yeni bir maceranın peşinde koşmaktadır. Amerika’da West Virginia Üniversitesi’nde Mekatronik, Bilgisayar Destekli Çizim, Robotik türü dersler verir ve projelere katılır. Amerika’da yaşayan iki oğlu nedeniyle bir ara Amerika’da yaşamayı düşünür. Ancak eşi Nurhayat yurt dışında yaşamaya yanaşmamakta ve ısrarları sonucunda, Asaf doğduğu Elazığ’a geri döner ve Fırat Üniversitesindeki çalışmalarına kaldığı yerden devam eder.

29 Aralık 2006’da Varol Ailesinin büyük oğulları Cihan Varol, Palulu Hacer Ülgen ile evlenir. Artık aile 5 kişidir ve küçük oğulları Serkan’ın da mürüvvetini beklemeye başlarlar.

Dinamikliği ve değişiklikleri seven Asaf, kendisine yeni bir hedef belirler. Sıra dışı bir Üniversite yaratmak, mesleki birikimlerini bir üniversitenin kuruculuğunda kullanmak amacıyla, Siirt’in yolunu tutar. 2007 yılında gittiği Siirt Üniversitesi’nde kısa sürede birçok işleri başarır. Yeni bölümler açar öğrenci kontenjanlarını artırır. İlin Valisi, Tugay Komutanı, Emniyet Müdürü, politikacıları, belediyesi, Siirt halkı ile bütünleşmeyi ve iyi bir diyalog kurmayı başarır. Kısa sürede devrim niteliğinde işler gerçekleştirir. Bir yıl süre ile yürüttüğü Rektör Vekilliği döneminde yaptığı işler, sağduyulu herkes tarafından takdirle karşılanır. Siirt Üniversitesi’ne rektör olacağına kesin gözle bakılırken, bir şok yaşar Asaf. Çünkü YÖK’ün Cumhurbaşkanlığına gönderdiği listede kendi ismine yer verilmemiştir. Siirt halkı ile vedalaşarak, yuvası olan Fırat Üniversitesi’ne 2008’de geri döner.

Fırat Üniversitesi Hastanesi Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü görevi 2008’de kendisine verilerek, bu birimde ekonomik kalkınmayı sağlaması istenir. Canla başla çalışarak bu birimi kalkındırmak için mücadele veren Asaf Varol’un ileride ne tür bir değişim rüzgârlarına kapılacağı, meraklandırır arkadaş ve dostlarını! Kendine has özellikleri, başarıları ve hedefleri olan Asaf Varol’un hayat hikâyesinin çok küçük bir bölümüdür burada yazılanlar. Bu başarısının arkasında gizli güç olarak eşi Nurhayat Varol’un olduğunu söyler. Eminiz ki bu dinamik yaşam hikâyesini okuyan birçok birey, örnek bu kişiliği kendisine hedef seçebilecektir.

Resimlerin üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz..